Hafta sonu William Shakespeare’in ölümsüz eseri Kral Lear’ın iki farklı uyarlamasını izledim. İlki, Sovyet yönetmen Grigori Kozintsev’in 1970 yapımı siyah-beyaz filmiydi. Diğeri ise Türk tiyatrosunun devleri Cüneyt Gökçer, Zafer Ergin, Aykut Sözeri, Sönmez Atasoy ve Kenan Işık’ın rol aldığı 1982 yapımı sahne uyarlaması. Bugünlerde Haluk Bilginer ve ekibi de aynı oyunu sahneliyor. Bu izlenimler, beni ister istemez Osmanlı sarayının dünyasına ve 2011–2014 yılları arasında 139 bölüm yayımlanan Muhteşem Yüzyıl dizisine götürdü. Çünkü her iki yapım da farklı medeniyetlerde sarayın işleyişini ve güç ilişkilerini görünür kılıyor.
Batı saray yaşamı daha dışa dönük, gösterişli ve halkla temas hâlinde ilerlerken; Doğu saray yaşamı içe dönük, gizemli ve kutsiyet vurgusuyla biçimlenmiştir. Kral Lear’da kraliyet ailesinin törenler, balolar ve resepsiyonlarla halkın ya da soyluların karşısına çıkması, Batı’daki sarayların aynı zamanda politik bir sahne olduğunun kanıtıdır. Oysa Muhteşem Yüzyıl’da Kanuni Sultan Süleyman, halkın gözünde daha az görünür; perde arkasında, çoğu kez vezirleri aracılığıyla konuşur. “Cülus” töreni gibi belirli anlar dışında padişahın kutsallığı ve ulaşılmazlığı korunur.
Bu karşıtlık, sarayın eğlence ve eleştiri kültürüne de yansır. Kral Lear’ın soytarısı Fool, kralın çılgınlığını, gururunu ve hatalarını alayla yüzüne vurabilen tek kişidir. Zekâ, alaycılık ve karanlıkla mizahı birleştirebilme gücüyle soytarı, kimsenin dile getiremediği gerçekleri söyleme ayrıcalığına sahiptir. Orta Çağ Avrupa’sında soytarı, yalnızca güldüren değil, aynı zamanda kralı düşündüren, gerektiğinde uyaran bir figürdür.
Osmanlı’daki “dalkavuk” ise bambaşka bir toplumsal tiptir. Kelime anlamıyla “birine hoş görünmek için aşırı derecede yağcılık eden kişidir. Osmanlı tarihini incelediğimizde, padişahların yanında sürekli bulunan bir dalkavuk figürüyle karşılaşmayız. Ancak 17. ve 18. yüzyıllarda saray eğlencelerinde ve şenliklerde ortaya çıkan dalkavuk tipleri vardır. Bu kişiler güçlüleri öven, onları eğlendiren, kimi zaman da küçümsemeli esprilerle ortamı neşelendiren kimselerdi. Yani Batı’daki soytarı “gerçeğin sözcüsü” iken, Osmanlı’daki dalkavuk daha çok yağcılığın ve pohpohlamanın sembolüydü.
Geçmişte parmakla gösterilecek kadar az olan dalkavuklar, günümüzde farklı biçimlerde karşımıza çıkıyor. Artık modern dalkavuklar yalnızca saraylarda değil; ekranlarda, sosyal medyada, yönetimlerin en üst kademelerinde boy gösteriyor. Bir zamanlar kralı güldürmekle görevli soytarılar, hakikati dile getirmenin sembolüydü. Bugünün dalkavukları ise nasıl bir çıkar sağlarım kaygısıyla gerçeği gölgeleyen bir figür hâline gelmiş durumda.