Göç ve Çocuk Suçluluğu: Görünmeyen Tehlike, Sessiz Sorumluluk

  1. yüzyıl, zorunlu kitlesel göçlerin ve insan hareketliliğinin en yüksek seviyelere ulaştığı dönemlerden biri olmuştur. Savaş, iç karışıklık, iklim krizi, siyasi baskılar ve ekonomik yoksunluk gibi nedenlerle milyonlarca insan yerinden edilmiş; yeni ülkelerde sığınma ve yaşam kurma mücadelesi vermeye başlamıştır. Bu dünya gerçekliğinde en kırılgan grup ise kuşkusuz çocuklardır.

Göçmen çocuklar, yalnızca coğrafya değiştirmiş bireyler değildir. Aynı zamanda sosyal, psikolojik, ekonomik ve hukuki risklerle yüz yüze kalan; çoğu zaman sistemin göz ardı ettiği bireylerdir. Bu yazı, göçmen çocukların neden suç riski altında olduklarını, hangi yapısal sorunlarla karşılaştıklarını, hukuk sisteminin bu konuda nasıl bir rol oynadığını ve sosyal politikalarla nasıl bir iyileştirme sağlanabileceğini kapsamlı şekilde ele almayı amaçlamaktadır.

Çocuk Suçluluğu: Kavramsal Bir Çerçeve

Çocuk suçluluğu, 18 yaş altındaki bireylerin yasalara aykırı eylemlerde bulunması olarak tanımlanır. Ancak burada “suç” kavramı yalnızca yasal bir ihlal değil; sosyal, psikolojik ve ekonomik dinamiklerin sonucu olarak da değerlendirilmelidir. Gelişimsel açıdan yetişkinlerle aynı sorumluluk düzeyine sahip olmayan çocukların suç eylemleri, farklı bir hukuk sistemi içinde ele alınmalıdır.

Bu bağlamda çocuk adalet sistemleri; cezalandırma değil, onarma, eğitme ve toplumsal uyumu sağlama üzerine kurulmalıdır. Göçmen çocuklar söz konusu olduğunda bu dinamikler çok daha çetrefilli ve katmanlı bir hâl alır.

Göçmen Çocukların Suça Sürüklenmesinde Etkili Faktörler

a) Eğitim Sisteminden Kopma

Okul, bir çocuğun sosyal hayata entegrasyonunda en önemli kurumlardan biridir. Ancak göçmen çocuklar, dil yetersizliği, müfredat uyumsuzluğu, ayrımcılık ve belgesizlik gibi nedenlerle eğitim sisteminin dışında kalmakta; bu durum onların hem sosyalleşmelerini hem de hukuka uyum geliştirmelerini engellemektedir.

b) Ekonomik Yoksunluk ve Çocuk Emeği

Göçmen aileler, çoğu zaman sosyal yardımlara erişimde güçlük yaşamakta ve geçimini kayıt dışı işlerde sağlamaktadır. Bu da çocukların erken yaşta çalıştırılmasına, hatta zaman zaman yasa dışı işlerde kullanılmasına zemin hazırlamaktadır.

c) Toplumsal Dışlanma ve Damgalama

Medyada ve siyasi söylemlerde göçmenlerin "suç potansiyeli" olarak gösterilmesi, bu çocukların toplumsal kabul görmesini zorlaştırmaktadır. Aidiyet duygusunun zedelenmesi, kimliğin inkâr edilmesi ve maruz kalınan ayrımcı söylemler, çocukları toplumdan uzaklaştırarak suça yönelme riskini artırmaktadır.

d) Ailevi Travmalar ve Destek Eksikliği

Savaş, şiddet ve yerinden edilme gibi travmatik deneyimler, çocukların psikososyal gelişimlerini olumsuz etkilemektedir. Bu çocukların önemli bir kısmı duygusal destekten yoksun büyümekte ve bu durum davranışsal sorunlara ve suça yönelime neden olmaktadır.

Hukuki ve Uluslararası Çerçeve

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi, tüm çocuklara yaşama, gelişme, korunma ve katılma hakkı tanımaktadır. Bu sözleşmeye taraf olan ülkeler, kendi sınırları içinde bulunan her çocuğa—vatandaş olsun ya da olmasın—bu hakları sağlamakla yükümlüdür.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve çocuk koruma mevzuatı da benzer şekilde çocukların suçtan korunmasını ve suça sürüklenenlerin onarılmasını esas alır. Ancak uygulamada bu sistemler, özellikle göçmen çocuklar söz konusu olduğunda ciddi eksiklikler göstermektedir.

Sosyal Devlet ve Bütüncül Politika İhtiyacı

Göçmen çocukların suça itilmesini önlemek yalnızca adli sistemin değil, aynı zamanda sosyal politikaların da sorumluluğudur. Eğitim, sağlık, barınma, sosyal yardım, psikososyal destek ve toplumsal farkındalık gibi alanları kapsayan bütüncül bir sosyal politika yaklaşımı geliştirilmelidir.

Bu politika aşağıdaki başlıklar üzerine inşa edilmelidir:

  • Göçmen çocuklara özel dil destekli eğitim sistemleri

  • Psikolojik destek ve rehabilitasyon hizmetleri

  • Ailelere yönelik sosyal destek programları

  • Medyada ayrımcılık karşıtı kamu kampanyaları

  • Sivil toplum-kamu iş birliği modelleri

Sessizliğin Bedeli: Toplumsal Çöküş

Her çocuk, doğduğu koşullardan bağımsız olarak korunma ve gelişme hakkına sahiptir. Bir toplum, en kırılgan bireylerini ne ölçüde koruyabiliyorsa, o denli adil ve medenidir.

Göçmen çocukların suça itilmesini önlemek; yalnızca hukuki bir gereklilik değil, aynı zamanda vicdani ve toplumsal bir sorumluluktur. Bu sorumluluk yerine getirilmediği sürece, çocuklar suça sürüklenen değil; göz ardı edilen bir sistemin mağduru olmaya devam edeceklerdir.