Sahte diplomadan vatandaşlık ticaretine kadar uzanan yozlaşma çeteleri, kamu kurumlarındaki güven krizleri ve yönetim yozlaşmasının toplumsal etkileri üzerine derin analiz.

YOZLAŞMA ATLASI

Tarihten geleceğe İnsan ve Yönetim

1. YAZI: YOZLAŞMA

Sahte Diplomadan Vatandaşlık ticaretine çeteler işbaşında !

Son günlerde kamuoyunu derinden sarsan ve büyük bir kaygıyla takip ettiğimiz çarpıcı bir gelişme var: "Sahte Diploma Çetesi!" Bu skandal öylesine geniş çaplı ve vahim ki, nereden tutsak elimizde kalıyor.

Çete üyelerinin, Bilgi Teknolojileri Kurumu (BTK) Başkanı'nın e-imzasını sahtesini üretip resmi belgeleri taklit ettikleri ortaya çıktı. Oysa BTK, e-Devlet ve dijital dönüşüm süreçlerinin stratejik yürütücüsü olan en önemli kurumlardan biri. Bu kurumun bile güvenliği delik deşik edilmişken, sistemin bütününe dair güven duygusu büyük yara alıyor.

Ancak yaşananlar bununla da sınırlı değil. 6 Şubat depremlerinde hayatını kaybeden avukatların kimlik ve diploma bilgileri kullanılarak, sahte diploma ve ders kayıtları oluşturulmuş. Daha sonra bu sahte belgeler başkalarına satılarak "sahte avukatlar" piyasaya sürülmüş. Burada yalnızca bu suçu organize eden çete değil, para karşılığı bu belgeleri satın alarak meslek icra etmeye çalışan kişiler de ciddi bir ahlaki ve hukuki çöküntünün göstergesi.

Bu skandalın hemen ardından, bir başka çarpıcı başlık geliyor: "Vatandaşlık Çetesi." Bu yapıların, Türkiye’ye hiç uğramamış kişilere vatandaşlık kazandırdığı yönündeki iddialar, kamu vicdanında büyük tepki yaratıyor. Sonuç olarak, milyonlarca yurttaşımız yurt dışı temsilciliklerde vize almakta zorlanıyor; Türkiye’nin uluslararası itibarı ciddi anlamda zarar görüyor.

Bütün bu gelişmelerin yanı sıra, yolsuzluklar, sahtecilik, kriminal faaliyetler ve nepotizmle iş başına gelen liyakatsiz kadrolar, toplumda derin bir umutsuzluğa neden oluyor. Kurumlara olan güven zedeleniyor, gençler gelecek planlarını yurtdışında kurmaya çalışıyor.

Toplumun güven duygusunu temelinden sarsan bu gelişmeler, sadece bireysel suçlar değil, kurumsal çöküşün ve toplumsal yozlaşmanın açık göstergeleridir. Bu durumun yalnızca hukuki değil, derin bir sosyolojik boyutu da bulunmaktadır. Yozlaşma, artık yalnızca etik dışı davranışları değil, bir yönetim biçimini, bir yaşam tarzını tarif eder hale gelmiştir. Bugün ihtiyaç duyulan şey; şeffaflık, hesap verebilirlik ve liyakate dayalı adil bir düzenin inşasıdır. Aksi halde güven krizi kalıcı hale gelecek, gelecek kuşaklara devredilecek çok daha ağır bir toplumsal bedel oluşacaktır.

Gelin bu konuyu derinlemesine ele almaya çalışalım

Özünü Yitirmek ve İnsani Doğanın Arayışı

Yozlaşma, bir şeyin öz niteliğini, doğal halini ve varlık nedenini olumsuz anlamda yitirerek, iyi, doğru ve yararlı olmaktan çıkıp başka bir şeye dönüşmesi anlamına gelir. Bu dönüşüm, daima olumsuz bir değişimi tanımlar ve şeyin orijinal amacına uygunluğunu kaybetmesine yol açar. Bir gıda maddesinin çürümesi gibi, yozlaşan şey de asli vasfını yitirir ve toksik bir hale dahi gelebilir. Yozlaşma kavramını tanımlayabilmek için, yozlaşanın özünü, asıl varlık sebebini, iyi ve olması gereken doğal doğru halini de tanımlamak kaçınılmazdır.

Bu olgu, yalnızca maddi nesnelerde değil; duygu, durum, davranış, kurum, birey ve toplumda da ortaya çıkabilir. İnsanın doğasını tanımlarken, öncelikle zorunlu ihtiyaçlarını karşılarken diğer insanlarla dengeli ve barışık bir biçimde yaşayabilmek, ortak bir yaşam anlayışı içerisinde temel ihtiyaçlarını ve yaşamsal gereklerini diğer insanlara zarar vermeden karşılamak, ihtiyaç, duygu ve dürtülerini kontrol edebilmek esas alınabilir. Daha ileri bir aşamada ise, yaşam boyu üreten, adil, akıl ve bilime dayalı düşünüp bunları yaşam pratiğine aktarabilen, toplum ve diğer insanlar yararına çalışabilen, erdemli, üretken ve pozitif düşünen ve davranabilen genel bir iyi ve doğru insan profili oluşacaktır.

Tarih boyunca insanlığın toplu yaşama zorunluluğu, onu sürekli olarak adil bir toplum düzeni kurma ve bulma arayışına itmiştir. Bu arayış, defacto gelişimler, değişimler, ilerlemeler veya gerilemelerle şekillenmiş; tarihin belirli evrelerinde düşünürlerin, filozofların, bilim insanlarının ve aktivistlerin fikirleri ve eylemleri sonucunda dönüşmüş, yıkılmış veya bozulmuştur.

Günümüzde genel kabul gören ideal yönetim biçimi, hukukun üstünlüğüne ve güçler ayrılığına dayalı çağdaş demokratik parlamenter cumhuriyetlerdir. Bu yönetim anlayışı ve pratiği, yasama, yürütme ve yargı güçlerinin birbirinden ayrılmasını, bağımsız yargıyı, güçlü denge ve denetleme kurumlarını, özgür basını ve özerk akademik bilimsel yaşamı içinde barındırır. Bu yapının temel süjesi olan insan ise artık "kişi" olarak tanımlanan, bireyin bencilliğinden kurtularak özgürleşmiş, toplumun diğer kişileriyle birlikte örgütlü yapılar kurarak kendisini ve isteklerini ifade edebilen, hür ve bağımsız aklı ve iradesiyle karar verebilen, dahası istek ve iradesini özgürce ifade ederek eyleme geçirebilen bir insan olarak tanımlanabilir.

Haftaya 2. yazımızda;
Yozlaşma Atlasında Polybios ve Yönetim Biçimlerinin Döngüsel Yozlaşmasını ele alacağız.