Bayramın sofraya, kalbe ve cebe yansıyan gerçekliği üzerine bir değerlendirme
Kurban Bayramı geldi. Televizyonlarda neşeli reklamlardan, sosyal medyada bayram tatili planlarına kadar her yerde “birlik ve beraberlik” vurgusu yapılıyor. Ancak sahada, sokakta ve sofrada çok daha farklı bir tablo var: Bayram artık herkes için aynı anlama gelmiyor.
Eskiden mahallede herkes kurban keser, etler komşulara dağıtılırdı. Şimdi mahallede sadece birkaç evin bacası tütüyor. Çünkü kurban kesmek artık bir ibadetten çok ekonomik bir ayrıcalığa dönüştü. Büyükbaş kurbanlıkların fiyatı 130–150 bin TL bandında; küçükbaş hayvanlar dahi 15–20 bin TL’ye dayanmış durumda. Bu şartlarda dar gelirli bir aile için kurban kesmek, ancak birkaç hanenin birleşmesiyle mümkün hale geliyor.
Ekonomik Uçurum, Bayram Sofralarına da Yansıdı
Bayram alışverişi bir zamanlar çarşının bayramıydı. Yeni kıyafetler, şekerlemeler, ev temizliği, misafir hazırlığı… Şimdi bunlar giderek daha az eve uğruyor.
TÜRK-İŞ'in Mayıs 2025 verilerine göre açlık sınırı 24.035 TL.
Ancak Türkiye’de en düşük emekli maaşı 14.000 TL seviyesinde. Bu da emeklilerin açlık sınırının dahi altında gelirle yaşadığını gösteriyor. Hal böyleyken birçok aile için bayram, yalnızca bir takvim günü olmaktan öteye geçemiyor.
Kimi insanlar kurban etini kesip dağıtmanın telaşındayken, kimileri kurban eti dağıtımı yapılan kurumların önünde sıraya giriyor. İşte tam burada sorulması gereken soru şu:
Gerçekten aynı bayramı mı yaşıyoruz?
Kutsal Olanın Ticarileşmesi ve Tüketim Tuzağı
Bayram, özellikle büyük şehirlerde artık bir tüketim mevsimi olarak görülüyor. Tatil paketleri, AVM kampanyaları, online kurban hizmetleri… Kurban ibadeti bile artık paketlenmiş, kargolanmış, dijitalleştirilmiş halde. Küçük üretici, köylü kasap, yerel hayvancı bu piyasada yer bulamıyor. Kazanan yine zincir marketler, büyük et firmaları oluyor.
Bu ticari yönelim, kurban ibadetinin özündeki maneviyatı gölgede bırakıyor. Paylaşmak yerine harcamak, dayanışmak yerine vitrin yapmak öne çıkıyor.
Bayramın Gerçek Sahipleri: Gözden Kaçanlar
Bugün Türkiye’de milyonlarca çocuk bayramlık alamadan, binlerce hane kırmızı etle sadece bu dönemde tanışabiliyor. Kadınlar mutfakta zamla, borçla, kısıtlı imkanlarla bayram sofrası kurmaya çalışıyor. Asgari ücretle çalışan milyonlarca kişi, tatil yapmanın değil, “bayramda açık olan bir iş bulmanın” peşinde. Bayramın esas yükünü çekenler, en az hissedenler oluyor.
Bayram Bayram Gibi Olsun Diye
Gerçek bir bayram, sadece takvimde değil, insanların sofrasında, ruhunda ve cebinde hissedilir. Herkesin karnının doyduğu, kimsenin dışlanmadığı, dayanışmanın gerçek anlamda yaşandığı bir bayram için sadece iyi niyetli temenniler değil, adil ve eşitlikçi bir ekonomik düzen gerekir.
Eğer eşit değilsek, aynı bayramı yaşamıyoruz.
Ve bir toplumun gerçek bayramı, herkesin yüzünün gülebildiği gündür.