Çocuk kavramı Türk Hukuku'nda, “Daha erken yaşta ergin olsa bile, on sekiz yaşını doldurmamış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Çocuk cinsel istismarı ise, bir yetişkinin çocuğu kendi cinsel istek ve hazzı için araç olarak kullanmasıdır. Çocuğa karşı cinsel istismar, şiddetin bir türüdür ve maalesef oldukça yaygınlaşmaktadır. Ancak yaygın olmasıyla birlikte ortaya çıkmamış ve adliyeye ve de dolayısıyla istatistiklere yansımamış büyük bir sorundur. 
                     
Çocuğun cinsel istismarı konusunda ulusal düzeyde yasal düzenlemeler yapılmakta ancak bununla yetinilmemektedir. Uluslararası sözleşmelerle de konu gündemde tutulmakta ve önlenmesi için taraf devletlere yükümlülükler yüklenmektedir. Bu anlamda Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 20 Kasım 1989 tarihinde benimsenen Çocuk Hakları Sözleşmesi, 2 Eylül 1990 tarihinde yürürlüğe girmiştir ve Türkiye de dahil olmak üzere 196 ülke tarafından onaylanmıştır. 

Sorunu çözmek bakımından yeterli olmamakla birlikte Türk Ceza Kanunu'nda da konuya ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır.Türk Ceza Kanunu'nda çocukların cinsel istismarı 103. maddede düzenlenmiş olup madde, 
“Madde 103- (1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, sekiz yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismarın sarkıntılık düzeyinde kalması hâlinde üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Mağdurun on iki yaşını tamamlamamış olması hâlinde verilecek ceza, istismar durumunda on yıldan, sarkıntılık durumunda beş yıldan az olamaz. Sarkıntılık düzeyinde kalmış suçun failinin çocuk olması hâlinde soruşturma ve kovuşturma yapılması mağdurun, velisinin veya vasisinin şikâyetine bağlıdır. Cinsel istismar deyiminden;

a) On beş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,
b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar, anlaşılır.

(2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, on altı yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. Mağdurun on iki yaşını tamamlamamış olması hâlinde verilecek ceza on sekiz yıldan az olamaz.
(3) Suçun;
a) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
b)İnsanların toplu olarak bir arada yaşama zorunluluğunda bulunduğu ortamların sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,
c) Üçüncü derece dâhil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı ya da üvey baba, üvey ana, üvey kardeş veya evlat edinen tarafından,
d) Vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruyucu aile veya sağlık hizmeti veren ya da koruma, bakım veya gözetim yükümlülüğü bulunan kişiler tarafından,
e) Kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,  işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(4) Cinsel istismarın, birinci fıkranın (a) bendindeki çocuklara karşı cebir veya tehditle ya da (b) bendindeki çocuklara karşı silah kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(5) Cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması hâlinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(6) Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü hâlinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.” şeklindedir.

İstismarın nedenleri arasında boşanma, yoksulluk, aile içi problemler, eğitimsizlik, ataerkil aile yapısı, işsizlik, erken yaşta evlenme, mağdurda veya ailedeki diğer bireylerde bulunan fiziksel ve ruhsal sağlık sorunları, madde kullanımı, sakatlıklar, kronik rahatsızlıklar, evlenmeye zorlanma, eğitimsizlik, çocuk büyütmedeki deneyimsizlikler, anne baba yaşının çok genç olması, suça yönelme, çok çocuklu aile yapısı gibi nedenler yer almaktadır.

Adalet Bakanlığı'nın 2021 yılında paylaştığı adli istatistiklere göre, 50 bin 370 dosyanın “cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar”dan açıldığı, bu dosyaların 20 bin 459 yani yüzde 40,6'sının “çocuğun cinsel istismarı” davalarını oluşturduğu, tüm suçlar içerisinde çocuğa yönelik cinsel suçların oranının yüzde 1,8 olarak kayıtlara geçtiği görülmektedir. Bu verilere bakıldığında Türkiye'nin durumunun pek de parlak olmadığı ortadadır.

Türkiye'de genel olarak yasal düzenlemeler açısından bakıldığında, çocukları istismara karşı koruyan düzenlemeler var olmakla birlikte maalesef ki yasaların uygulanması konusunda ciddi eksiklikler ve duyarsızlıklar bulunmaktadır. Bunun için istismar olayı sonrası çocuğu hızla korumak için çocuğu odağına alan, çocukların kurumlar tarafından hırpalanmadığı, suçlanmadığı ve aynı zamanda hızlı işleyen sistemlere ihtiyaç duyulmaktadır. Bununla birlikte çocuğu istismar ortamından uzaklaştıracak, istismarcıdan koruyacak ve daha da mağdur etmeyecek, faili cezasız bırakmayan, adalet aramaktan vazgeçirmeyen ve de çocuğun iyileşmesi için gerekli imkanların sağlandığı bir başvuru ve müdahale sistemi oluşturulmalıdır.

Görüldüğü üzere istismarla mücadelede adalet çok önemli bir yer tutmaktadır. İstismara uğrayanın iyileşmesi için özellikle adaletin sağlandığı duygusu büyük önem arz etmektedir. Dolayısıyla uzun yargılama süreçleriyle çocukları bıktıran ve istismarı yapan faile indirimler sunan adalet sisteminde mutlaka ve mutlaka değişiklikler yapılmalıdır.