Güven Boğa: “Sendikal özgürlüklerin en büyük tehdidi, kendi içimizdeki tekelleşme ve devletle kurulan bağımlılık ilişkileridir.”

  • Memur-Sen’in Dayanışma Aidatı Tuzağı: Sendikal Özgürlükler Tehlikede
  • Kamu Emekçilerine Darbe: Memur-Sen ve Sendikal Tekelleşme
  • Dayanışma Aidatıyla Sendikal Tek Yetkiye Doğru Giden Yol
  • İktidarın Sendikası mı? Memur-Sen ve Kamu Emekçisinin Geleceği
  • Sendikal Bağımsızlık İçin Alarm Zili: Memur-Sen’in Yeni Hamlesi

Hükümet ile kamu sendikaları arasında süren toplu sözleşme görüşmeleri, yalnızca maaş pazarlığı değil, sendikal özgürlükler açısından da kritik başlıklar içeriyor. Son günlerde en çok tartışılan konulardan biri ise Memur-Sen’in “dayanışma aidatı” talebi. Yetkili konfederasyon olan Memur-Sen, diğer sendikalara üye olan ya da hiçbir sendikaya üye olmayan memurların, kendi imzaladığı sözleşmelerden yararlanabilmeleri için bu aidatı ödemesini şart koşmak istiyor.

Bugün 11 hizmet kolundan 10’unda Memur-Sen, birinde ise Türkiye Kamu-Sen yetkili. Eğer bu talep hayata geçerse, Memur-Sen üyesi olmayan memurların bile toplu sözleşmeden yararlanmak için bu sendikaya ödeme yapması gerekecek. Böylece diğer sendikalara üye olanlar ve sendikasız memurlar, zorunlu olarak Memur-Sen’in kasasına para aktarmak durumunda kalacak.

Devletin Aidat Desteği ve Sendikal Bağımlılık

Türkiye’de memur sendikalarının üyelerinin aidatlarını devlet ödüyor. Bu sistem, gerçek sendikal mücadele yerine iktidarın politikalarıyla uyumlu sendikaların büyümesini kolaylaştırıyor. Memur-Sen gibi iktidarla uyumlu sendikalar, bu devlet destekli aidat sistemi sayesinde hem ekonomik olarak güçleniyor hem de kamu emekçileri üzerinde daha fazla etki kuruyor.

Oysa gerçek sendikacılık, işverenden –bu durumda devletten– ekonomik olarak bağımsız olunmasıyla mümkündür. Devletin ödediği aidat ödemelerine son verilmesi ve sendikaların kendi mali gücünü üyelerinden sağlaması, sendikal özgürlüğün temel şartıdır. Bu nedenle sendikaların, devlet aidatı sistemine karşı kampanya yürütmesi ve bağımsızlık için mücadele etmesi gerekir.

Memur-Sen’in Tek Yetki Israrı

Memur-Sen’in talepleri bununla sınırlı değil. Konfederasyon, Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Yasası ile 657 sayılı Devlet Memurları Yasası başta olmak üzere kamu personelini ilgilendiren tüm düzenlemelerin sadece yetkili konfederasyonla (yani kendisiyle) yapılmasını istiyor. Bu durum, sendikal çoğulculuğu ortadan kaldırarak tek sesli, tek yetkili bir yapı oluşturma riskini barındırıyor.

Ayrıca, ekonomide olağanüstü durumlar yaşanması halinde yapılacak ek protokollerin de yalnızca yetkili sendika ile imzalanması talep ediliyor. Bugünkü durumda bu, her türlü ek düzenleme yetkisinin yine Memur-Sen’e verilmesi anlamına geliyor.

Fiili ve Meşru Mücadelenin Önemi

Sendikacılık yalnızca ekonomik hak pazarlığıyla sınırlı değildir. Fiili ve meşru mücadele—örgütlenme, direniş, grev, dayanışma ve kamusal baskı—sendikaların gerçek gücünü oluşturur. Eylem iradesi ortaya konmadığında, kamu emekçilerinin kazanımları kâğıt üzerinde kalır ve iktidarların ilk fırsatta geri alabileceği kırılgan haklar haline gelir.

Sendikaların Toplumsal Sorumluluğu

Sendikalar, yalnızca maaş, tazminat ve özlük hakları talep eden yapılar olarak kalmamalıdır. Barış, demokrasi, kadın hakları, ekoloji gibi toplumsal talepleri de savunmalı ve bu alanlarda aktif mücadele yürütmelidir. Böylelikle sendikacılık, yalnızca ekonomik çıkarlar temelinde değil, aynı zamanda evrensel değerler ekseninde örgütlenerek gerçek anlamda halkçı ve özgürlükçü bir niteliğe kavuşur.

Sonuç

Memur-Sen’in dayanışma aidatı talebi, sendikal çoğulculuğu boğar, kamu emekçilerini tek bir sendikaya bağımlı kılar. Ekonomik bağımsızlık, sendikaların gerçek gücünün ön koşuludur; devlet kaynaklarına bağımlı sendikalar, iktidarın kontrol alanında kalır. Kamu emekçilerinin bağımsız sendikalarda örgütlenmesi, devletin aidat desteği uygulamasına son verilmesi ve fiili-meşru mücadelenin büyütülmesi, hem kazanılmış hakların korunması hem de demokratik bir çalışma yaşamı için zorunludur.